Selim Badur, güncel verileri değerlendiriyor ve tıp tarihinde iki önemli gün, "Dünya Bakteriyofaj Günü" ve "Dünya Çocuk Felci Günü" hakkında bilgilerini paylaşıyor.
(25 Ekim 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!
Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, günaydın Feryal, herkese günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Yarım saattir, Açık Gazete başladığından beri sizi dinliyorum, ne kadar dinamik, hareketli, belki de -ironik olarak kullanacağım bu deyimi- “eğlenceli” bir ülkedeyiz diyeceğim; bir İskandinav ülkesinde olsaydık canımız sıkılırdı herhalde, ne okurduk acaba Açık Gazete’de?
ÖM: Ama dünya da fena değil canım.
SB: Evet, evet. Geçen haftadan beri günde 425 bin kadar yeni olgu Covid-19 listesine eklendi. Toplam 243 milyonu aştı olgu sayıları. Yaşamını yitirenlerin sayısı da beş milyona dayandı. Türkiye 28 günde ya da belirlenen 813 binden fazla olguyla üçüncü sırada ABD ve İngiltere’den sonra. Bu değişmiyor. Israrla vurguluyorum; bir dönem işlerin kötü gittiği söylenen, hani birazcık da “olur mu ya bu kadarı da!” denilen Brezilya gibi, Rusya gibi ülkelere, Hindistan gibi ülkeleri kat be kat geçmiş durumda, bu da ilginç bir durum.
Programa başlarken bu Covid-19’la ilgili haberlerden önce hafta sonu kutlanan iki güne değinmek isterim; bunlarda bir tanesi 22 Ekim tarihinde cuma günü, Dünya Bakteriyofaj Günü’ydü. Buna ait bir cümle söylemek istiyorum; bakteriyofaj dediğimiz zaman ya da kısaca “faj”, faj’lar bir grup virüs. Neden bunu söylüyorum? Çünkü biz biliyoruz ki virüsler bir kısmı insanlarda hastalık yapıyor, bir kısmı hayvanlarda; ama bitkileri enfekte eden virüsler de var. Örneğin tütün mozaik virüsü böyle bir virüstür ve tarlalarda ürün kaybına yol açar, ciddi hasar verir. Bir kısım virüs de bakterileri enfekte eder. Bunlara bakteriyofaj ya da kısaca faj adını veriyoruz. Dünya Bakteriyofaj Günü imiş cuma günü. İlginç, peki niye bundan bahsettim? Çünkü bu virüsler, yani bakterileri enfekte eden virüsler, bir kere sayıları ürkütücü. Eğer virüsleri canlı olarak kabul edenlerdenseniz yeryüzünde en çok bulunan, sayısı en fazla olan, en kalabalık canlı. Sayıları nonilyonmuş. Nonilyonun ne olduğuna baktım, 1’den sonra 31 tane sıfır koyuyorsunuz, bu kadar miktarda bir canlı türü. Hemen belirteyim, bu bakteriyofajların bakterileri enfekte edip öldürdükleri için tedavi amaçlı ender de olsa kullanım alanları var. Bu ilginç tıbbi açıdan ama pratikteki en önemli özellikleri okyanuslardaki bakterilerin çoğalmasını engelliyorlar. Hemen hemen her gün okyanus bakterilerinin %40’ını öldürüyorlar bu bakteriyofajlar. Böyle bir özelliği olan canlılar.
"Dünya Bakteriyofaj Günü" ve "Dünya Çocuk Felci Günü" neden önemli?
Bir diğer gün de 24 Ekim, dün kutlandı: Dünya Poliyo Günü, Dünya Çocuk Felci Günü. Niye bunu söylüyorum? Çünkü aşının önemini göstermede çok ciddi bir kriterdir poliyomiyelit aşısı. Herkes bilir, hep söylenir; çiçek hastalığı dünyada aşılamayla eradike edildi, ortadan kaldırıldı diye. Aslında ikinci aday çocuk felci yani poliyomiyelit idi, henüz tamamlanmadı süreç. Bizler biliriz, görmüşsünüzdür çocukluğumuzda poliyo sekelli, poliyo sakatlığı olan etraftaki gençleri, çocukları. Gerçekten de poliyomiyelit enfeksiyonu olan bireylerin 200 tanesinden birinde kalıcı paralizi yani felç meydana geliyor. Bunların da %5-10’u yaşamını yitiriyor. Daha sonra, 1988’de DSÖ, UNICEF ve GATES Vakfı’nın katılmasıyla “global polio eradication” inisiyatifi kurulmuş. Bunların sloganı “poliyodan arınmış dünya”. Nitekim DSÖ’nün altı bölgesinden beşi çocuk felcinden arınmış bölgeler. Sadece iki ülkede var şu anda çocuk felci: Afganistan ve Pakistan’da. Orada da 2020 yılında 125 olgu saptanmışken 2021- Ekim ayına kadar sadece bir tek olgu saptandı. Bu savaşlar, bu çatışmalar olmasa ve aşılanması gereken bölgeler aşılanabilirse, bu becerilebilirse çiçek hastalığından sonra dünyada aşılamayla ortadan kaldırılan çok önemli bir enfeksiyon hastalığı çocuk felci olacak. Bu çok büyük bir başarı olacak ki…
ÖM: Bu vesileyle Jonas Salk’ı de analım,
SB: Aşıyı bulan ve patenti,
ÖM: Patenti almayı reddeden, “halkın olmalı” diyen… Çok önemli bir şey.
SB: “Güneşin patenti olur mu?” diyen çok önemli bir bilim insanı tabii. Sadece keşifleriyle değil insan sağlığına yaklaşımı ve bakışı da çok önemli. Poiyomiyelite ait son bir cümle; çok etkili aşılama yaparak örneğin Afrika’dan silindi çocuk felci. Yeniden ortaya çıkmasın, yeniden –değim yerindeyse- hortlamasın diye bu günler, 22-25 Ekim günlerinde Etiyopya’da 17 milyon beş yaş altı çocuk aşılanacak. Bunlar da çocuk felci ve bakteriyofajlarla ilgili iki hatırlatma… Ki bu arada Covid’e geçmeden önce bir son haber daha vereyim; Afrika’da nedeni bilinmeyen garip bir hastalık çıktı. 0-5 yaş üzeri 90 çocuğun ölümüne yol açtı. Sıtmaya benziyor, anemiye yol açıyor ama nedeni gerçekten bilinmiyor. Böyle bir soru işareti var, bu da haftanın haberiydi, hafta sonunun.
Çeşitli ülkelerdeki durumlar için şöyle bir tur atmakta yarar var, “Ufuk Turu” diyordu değil mi Sayın Ahmet İnsel? New Scientist dergisinde bir haber var İran’la ilgili; “İran’da tüm İranlılar, herkes bir şekilde Covid’le tanışacaklar” diye bir haber var. Şimdi bu çok ilginç ve çarpıcı bir haber. Neden İran? İran’da işler iyi gitmiyor ve hemen hemen bütün toplumun bir gün bu virüs ile temas edeceğini söyleyen bir yazı, ilginç bir yazı, ürkütücü bir yazı.
“Ben aşılandım da artık önlemlere pek riayet etmeyeceğim” diyenlerin sayısı gittikçe artmakta
Sayılara baktığımızda, işte “küresel boyutta ortalama 425 binden fazla Covid hastası saptanıyor” dedim ama bir yandan da görüyoruz, Avrupa’da olsun, ülkemizde olsun sayılar azalıyor, aşılar da şöyle ya da böyle iyi gidiyor. “Ben aşılandım da artık önlemlere pek riayet etmeyeceğim” diyenlerin sayısı gittikçe artmakta. Bunun doğal sonucu olarak, şimdi birkaç örneğini vereceğim, bazı ülkelerdeki durum pek öyle sanıldığı kadar iyi gitmiyor. Nereden başlayayım diye bakıyorum; İngiltere’de olgu sayılarındaki artış nedeniyle bir grup bilim insanı toplanıp, bir araya gelip bazı önlemlere geri dönülmesini önerdiler hükümete ama hükümet reddetti bunu. Olguların günde 100 bini aşmasından korkuluyor ki ortalama geçen hafta 49 bin üzerindeydi yeni olgu sayısı. 200-250 arasında -bize çok benziyor sayıları İngiltere’nin- yaşamını yitiren kişi vardı. Neler oluyor İngiltere’de? Örneğin Cindirella müzikali olmuş, 60 bin kişinin izlediği Chelsea-Arsenal maçı oynanmış ve buralarda herhangi bir önlem yok. İnsanlar üst üste. Metroda maske zorunlu ama yarısı neredeyse maske kullanmıyor, çok da büyük bir önlem de alınmıyor bunu engellemek için. Mısır’a bakıyoruz, Mısır’da öncelikle öğrenciler ve devlet memurları için zorunlu aşı getirilmiş. Hindistan’da bir milyarıncı aşılamayı yapmışlar, bir milyar doz aşı kullanmışlar, bunu kutlamışlar. Ama sayısal değerler, özellikle İtalya’da örneğin, hastalık nedeniyle işe gitmemelerde bir haftada %28’lik artış olmuş, çok ciddi bir oran. Almanya mayıstan beri ilke defa 100 binde 100 sayısının üzerine çıkmış durumda. Bunu bir kriter olarak Almanya almıştı, “eğer hastalanan sayısı 100 binde 100 kişinin altına düşerse önlemleri biraz gevşeteceğim” demişti. Bunu uyguladı ama birdenbire bu sayının üzerine çıkıldı. Fas’tan bir haber, -farklı coğrafyalardan potbori gibi örnekler vermeye çalışıyorum- İngiltere, Hollanda ve Almanya’dan gelen uçakların artık kendi havalimanlarına inmesine izin vermiyor, buralardan uçak ve yolcu kabul etmiyor Fas. Çin’de, ki Çin’de her şey iyi gidiyordu, geçen hafta 39 tane yeni olgu saptandı. Bu komik bir rakam diğer ülkelere oranla ama bunun üzerine Wuhan maratonu ertelendi. Yeniden birtakım önlemler, en azından bazı bölgelerde, almaya başladılar. Rusya’da çok garip şeyler oluyor; bölgesel kapanmalara gidiliyor ve gerçekten Rusya’daki durum, hani verilen sayılar, hasta ve yaşamını yitiren sayısı gerçeğin yarısı hatta 1/3’ü olduğu söylenmekte ve bazı bölgelerde çok ciddi önlemler gerekiyor ve yerel yöneticiler bu önlemleri alıyorlar.
ÖM: Pardon Rusya’yla ilgili ufak bir ilavede bulunayım izninizle; bu Deutschewelle.com’dan bir haber: Başkent Moskova’da marketler ve eczaneler gibi günlük temel ihtiyaçların karşılanmasına imkan veren dükkanlar dışında hepsinin kapanmasına karar verildi. Çok çarpıcı bir haber.
SB: Evet, Kuzey Avrupa ülkelerinden haberler var. Belçika’yı alayım örnek; Belçika’da her şey yolunda gidiyordu bir süreden beri, Kasım 2020’den beri. Tam bir yıl öncesinden beri en yüksek artışın olduğu hafta yaşandı Belçika’da, bu ilginç bir nokta. Son bir örnek de Balkanlar’dan; Balkanlar’da durum tuhaf. Romanya ve Bulgaristan’da ciddi artışlar var. Bükreş’teki bir hastanenin yoğun bakım ünitesinden birtakım fotoğraflar var ve koridorlarda 80 kadar siyah ceset torbası duruyor. Gayet dramatik bir görüntü. Bu bölgede aşılama %25-35 arasında gidiyor. Son haber Bulgaristan’dan; Bulgaristan’daki hastalar artık uçakla başka ülkelere sevk ediliyorlar çünkü hastanelerde bakacak yer ve imkan kalmamış.
Kaybedilen hastalara baktığımız zaman yeni bir açıklama geldi; dünyada şu anda en fazla ölümün olduğu, nüfusa oranla ölümün olduğu ülke Peru imiş, bilmiyordum. Bir milyon Peruludan altı binden fazlası yaşamını yitirmiş ki aşılama oranı %51. Ülkemizde aşılama oranı, tam aşılıların oranı %56, yani Peru örneğine bakarsak eğer çok da yüksek bir oran değil ve %51 aşılayan Peru’da ne kadar fazla ölüm meydana geldiği görülüyor. Bu arada Arjantin’den bir haber; Bolsanaro’yla ilgili ağır bir suçlama yapıldı, insanlığa karşı cinayet işlediği…
ÖM: Brezilya’da
Brezilya'da Bolsonaro'ya Covid nedeniyle ölümlerden dolayı "insanlığa karşı suç" duyurusu
SB: Evet Brezilya’da, pardon, özür dilerim. Brezilya’da “crimes against humanity” bu şekilde tanımlanan bir suçlama; kendisinin ve kendisine yakın 69 yönetici hakkında Amazon bölgesindeki yerlilere ilişkin konuyu ciddiye almadıklarından çok ciddi ölümlere neden oldukları söyleniyor. Bu konuda bilimsel yayın var, vaktimiz kalırsa ona değineceğim, özellikle Amazon bölgesi Manau’da ne olduğuna dair. Neden böyle fazla insan yaşamını yitirdi? Yaklaşık 1200 sayfalık, parlamentodaki komisyon tarafından hazırlanan bir rapor bu; Bolsanaro ve 69 kişi, 1200 sayfalık bir raporda yaklaşık 300 bin kadar önlenebilir ölüme neden olmaktan suçlanıyorlar, sorumlu tutuluyorlar. Yani sonunda ne olur, nereye gider bilmiyorum ama böyle garip bir durum var.
ÖM: Kitle katli, soykırım diyorlar demeye getiriyorlar.
SB: Evet. İran’dan ve Brezilya’dan aşılarla ilgili iki haber, iki tuhaf, garip, olmaması gereken iki haber; İran’da lokal üretilen “Fakhravac” aşısı geri çekildi. Beş aşı çalışması vardı lokal üretim, yerel üretim; bunlar da durduruldu ve tamamen emportasyona geçmeye karar verdiler, ithal edecekler aşıyı. İran bu kararı almış. Demek ki aşılarında bir sorun var. Hindistan’dan bir tuhaf haber; biliyorsunuz aşı çalışmalarında faz2, faz3’te insanlar üzerinde yapılan çalışmalar gönüllülerde yapılıyor. Onların sigortalanmaları, onlara ödenecek tazminatlar, ücretlerin hepsi hesaplanıyor evrensel birtakım değerlendirmeler kriterlerine göre. Yaklaşık 40 bin Dolar gibi bir maliyeti var her bir gönüllünün, işte sigortası ve diğer masrafları için. Hindistan’da yerel bir aşı için, Covaxin aşısı için, böyle bir çalışma için 40 bin Dolar değil, adam başı 7,5 Dolar’a yoksul bölgelerden birtakım insanlar hiç bilgilendirme filan yapılmadan deneye alınmışlar. Onlar gönüllü değil, işte herhalde “sizi iyileştireceğiz” filan mı dediler bilemiyorum. 7,5 Dolar ki bu sabah sizin verdiğiniz kurla herhalde 70-75 lira filan ediyor, 70 liraya demek ki insanları böyle deneylere alıyorlar.
Şimdi aşılarla ilgili birkaç haber var ve varyantlarla ilgili. Aşılarla ilgili bir kere şunu söylemem lazım; özellikle bu delta varyantına karşı birtakım aşı çalışmaları, evet bu aşı çalışmaları sürüyor, aşı çalışmaları sürüyor da bunu daha önce de dile getirdim, özellikle bu mRNA aşısının en büyük üstünlüğü -gayet kuramsal olarak bir bilgi, bizim tıp fakültesinde derslerde de anlattığımız ve değindiğimiz bir nokta- henüz daha mRNA aşısı ürün haline dönüşmemişken mRNA aşıları bir gün ortaya çıkarsa bunun en büyük avantajı yeni bir varyant ortaya çıktığında bir hafta içinde süratle mRNA aşısının bu yeni varyanta adapte olabileceği… Yani öyle bir aşı teknolojisi ki çok kısa bir değişimle bir haftalık bir çalışma sonucunda yeni formata karşı aşı üretmek mümkün olacak demiş idik, diyor idik ama bakıyorsunuz aylar geçiyor, bu delta varyantına ait herhangi bir yeni mRNA aşısı, bu yeni varyant aşısı ortaya çıkmıyor. Biontech firması Meinz’da, Almanya’da 930 gönüllü üzerinde ağustos ayında Delta ve Alfa varyantlarını içeren bir çalışmaya başlamış. O bizim kuramsal olarak dillendirdiğimiz süratte gitmiyor işler.
Varyantlara değinmişken tabii önemli olan geçen haftanın varyantı AY4.2 varyantı idi. Delta varyantındaki A ve Y bölgelerinde ya da 222. ve 145. bölgedeki iki yeni mutasyonla İngiltere’de ortaya çıkan, şimdilik, şu an için ABD’de de sorun yaratmaya başlayan Delta virüsü ki diğer varyantlardan çok daha hızlı ve çok daha güçlü bir bulaşma özelliği var deniyordu, bu AY4.2 varyantı Deltadan 10 misli daha fazla, %10 daha fazla hızlı bulaşma ve kolay bulaşma özelliğine sahipmiş. Bu varyantların sayısının, hep söylüyorum, virüsün özelliklerine, genetik niteliklerine bakınca ortaya çıkması çok doğal. Bir çalışma yapıldı, “extraordinary patient” diye geçiyor, “olağanüstü hasta”. Boston’daki üniversitedeki bir hastada olup bitenler -hep bu konuya değinmiştik “varyantlar nereden ortaya çıkıyor?” diye-, 45 yaşında Coronavirus enfeksiyonuna yakalanıyor, hastaneye yatıyor ama başka kronik hastalıkları olduğu için kolay iyileşip taburcu olmuyor, 154 gün hastanede kalıyor. Belirli aralıklarla 154 gün boyunca onlarca örnek alınıyor. Kişiden alınan örneklerden izole edilen virüslerin dizi analizleri, sekans analizleri yapılıyor ve genetik özelliklerine bakıldığında her gün farklı bir özellikte virüsün o insanda oluştuğu ortaya konmuş.
ÖM: Çok çarpıcı bir bilgi değil mi?
SB: Evet, yani buradan ortaya çıkıyor zaten. Yani kronik hastalığı olduğu için uzun soluklu hastanede yatan, uzun süre immün sistemi baskılayıcı ilaç alan ve sonuçta çok uzun süre vücudunda virüsü barındıran insanlarda bu uzun süreli vücutta bulunma sürecinde virüs mutasyona uğrayıp kolaylıkla yeni varyantlarını bu şekilde ortaya çıkartıyor. Bunu biliyorduk zaten ama yine de çarpıcı bir durum.
ÖM: Evet.
"Malnupirevir" uzun soluklu Covid sorunlarına bir çözüm getirebilir mi?
SB: Varyantlar böyle. Aşılarla ilgili önemli bir nokta var; o da yeni bir kavram üzerinde durulmaya başlandı “mix and match” diye. Şimdi genelde bir aşıyla, örneğin 2-3-4 doz bir insana aşı uygulanması gerektiğinde hangi aşı olursa olsun aynı aşı kullanılır, aynı yöntemle hazırlanan, aynı dozda aşı uygulanır. İlk olarak 1990’lı yılların sonunda AIDS için aşı çalışmaları çok başarılı sonuç vermezken bu yöntem denendi. Buna “prime and boost”, önce bir ilk -‘primer aşılama’yı diyelim-, bir A aşısı ile yapıyorsunuz, daha sonra booster dozu, yani rapel ya da hatırlatma dozunu aynı etkene karşı farklı yöntemle hazırlanmış bir aşıyla yapıyorsunuz. Buradan gidilmeye çalışıldı ve bir başarı elde edilmeye çalışıldı AIDS’te. Aynı uygulama şu anda Covid için uygulanmaya çalışılıyor. Bunun örneği var mı var. Pratikte belki bir ayrıntı diye çok dillendirilmedi ama Rusların bu Sputnik V aşısında iki farklı adenövirüs vektörü kullanılıyor, bu bir vektör aşısı. Önce birinci adenövirüslü aşı yapılıyor, ikinci doz diğer adenövirüslüyle yapılıyor. Bunun nedeni var; birinci aşılamada adenövirüse karşı, yani taşıyıcı vektöre karşı da antikor oluşacağı için ikinci doz da o antikorların daha da artıp sorun yaratmasını engellemek için iki farklı adenövirüs yani iki farklı tip Sputnik aşısı birinci ve ikinci dozda kullanılıyordu.
Şimdi batı şu anda ne yapmaya başladı? Birinci dozunuzu siz eğer AstraZeneca aşısıyla yaptırdıysanız ikinci dozunuzu Biontech olun, birinci dozunuz Biontech ise ikinci dozunuzu Moderna olun, birinci dozunuz Johnson&Johnson ise ikincisini diğer aşılardan olun… Yani kısaca bu “mix and match” yöntemiyle daha güçlü bir bağışıklık sağlanabilir mi çalışmaları yapılmakta, önerileri bulunmakta. Bu tarz bir yenilik var aşılarda, farklı aşıyı ikinci dozda, üçüncü dozda uygulamak açısından. Çok sayıda da yayın çıkmaya başladı. Bunları tek tek yazarlarıyla söylemeye herhalde gerek yok ama bu da yeni bir yaklaşım; belki pratikte, teorik olarak bildiğimiz ama kuramsal olarak pratikte, gerçek hayat verilerinde ilk kez yaygın olarak uygulanabilecek bir yaklaşım. Bir diğer önemli gelişme malnupirevir, biliyorsunuz bu son günlerde ortaya çıkan Merck firmasının geliştirdiği antiviral, bu antiviral, aynı monoklonal antikorlarda olduğu gibi, hafif hastalığı olan ama belirli bir riske sahip, yani öyle bir risk grubunda -ki diyelim kronik hastalığı var, diyabeti var, obezitesi var-, bir süre sonra bu hafif hastalık ağır bir tabloya dönüşebilir ve yoğun bakıma gidebilir bu hasta diye düşünülen hastalarda uygulanacak beş günlük bir tedavi hakkında. Günde sekiz tablet alıyorsunuz ve bu malnupirevir isimli antiviral ile siz iyileşiyorsunuz. %50 olguda gayet başarılı sonuç alınıyor. Belirttiğim gibi hafif hastalarda, hafif semptomu olan, hafif seyreden aşamada kullanılan bir ilaç. Yoksa ağırlaşmış, hastaneye yatmış hastalarda herhangi bir sonuç vermiyor. Acaba “long Covid” denilen bu uzun soluklu Covid sorunlarına bir çözüm getirebilir mi? Bu konu araştırılmakta. Bir de bu monoklonal antikorlarda bu ilacın gündeme gelmesi -doğrusunu isterseniz Covid tedavisi için, belirli bir hasta grubu için de olsa kısıtlı bir kullanım alanı var- önemli bir gelişme. Bu arada ilginç bir gelişme de Bill Gates Vakfı’ndan geldi; vakıf, bu ilaç henüz daha yaygın kullanılmaya başlamadan bunun jeneriğini üretmek için 120 milyon Dolarlık -bunun gelişmekte olan ülkelerin sorununu gidermek için kullanılmak üzere- bir bütçe ayırdığını söyledi. Şimdi daha ilaç çok yaygınlaşmadan jenerik ilaç devreye girecek, yani patent yasasını ortadan kaldırıyorlarmış gibi. Üstelik bunu Bill Gates yapıyor, bu ilginç bir gelişme. Unutmayalım ki aşılar konusundaki patent yasası tartışmaları, talebi, isteği, gereği pek hayata, ete-kemiğe bürünemedi. Umarım bu antiviral için bu sorun gerçekleşir çünkü…
ÖM: Jenerik yapılırsa o zaman patente bağlı olmuyor.
SB: Evet, birtakım başka firmalar Merk’in ürettiği bu malnupirevir’in aynısını üretecekler ve antivirali özellikle çok daha ucuz bir fiyata DSÖ üzerinden AIDS vakfının desteğiyle sağlanabilirse DSÖ üzerinden Afrika ve diğer yoksul ülkelere yayacaklar.
ÖM: Hindistan’da bir zamanlar yapıldığı gibi.
SB: Evet, Hindistan bu konuda, özellikle Cipra diye bir kuruluş var orada, birçok batıdaki molekülü alıp kopyalayıp aynı etkinliğe sahip bir şekilde takır takır da kullanıyorlar. AIDS’te de bir hastanın 12 bin Dolar’lık yıllık tedavi gideri 300 Dolar’a düşüyor. Yani aradaki oran 12 bin Dolardan 300 Dolara iniyor, oldukça önemli.
Bu arada iki tedavideki gelişme -biri monoklonal antikorlar diğeri malnupiravir dedim- monoklonal antikorların yeni varyantları da çıkıyor. AstraZeneca şirketi de yeni tür bir monoklonal antikor üzerinde çalışıyor.
Aşı karşıtlarına dolaylı maddi yaptırımlar ve sonuçları
Aşılarla ilgili de son bir bilgi verip süremi tamamlayayım. Yeni bir yayın çıktı; bir kişi aşılanırsa -ailenin aşılanmamış diğer aile bireylerinin de koruma oranlarına baktım- oldukça etkili. İsveç’ten gelmiş Umea Üniversitesi’nden bu çalışma, özellikle bir aile içinde tek bir bireyin aşılanması diğer bireyleri de ne kadar koruyor, ne kadar etkili oluyor, bunu kanıtlayan bir çalışmaydı.
Bitirirken şu aşı karşıtlığıyla ilgili bir noktaya değinmek istiyorum; şimdi bu aşı karşıtlığının çok çeşitleri var, bu sadece Covid’le ilgili değil. Birçok enfeksiyon hastalığına karşı geliştirilen aşılara direnen kesimler var. Aşı karşıtları var, aşı tereddüdünde olan insanlar var. İşte kimler üzerinde ne tür çalışma yapılacak, hangi gerekçeyle aşıya karşı çıkıyorlar, bu konular çok çalışılıyor ama yıllardan beri çalışılan bir konu; her ülkede anketler yapılıyor gerekçeleri nedir diye, ilginç bir nokta, önce Fransa dedi ki “herhangi bir yere, sinemaya, konsere, restorana, kafeye, girerseniz aşı belgenizi göstereceksiniz ya da PCR testi yapılmış, son 48 saattir negatif olduğuna dair bir PCR testi ile kanıtlamanız lazım”. Bu test bedava yapılıyordu, ücret alınmıyordu. Bir süreden beri, eylül ayının sonundan itibaren Fransa bu testler için “madem hoşlanmıyorsunuz, yapılacak PCR testinin ücretini siz ödeyeceksiniz!” dedi ve birdenbire aşılama oranları arttı. Yani bu basit bir ücretli testin parasını ödememek için… Bu garip gelmişti. ABD’de de olmaya başladı böyle şeyler. United Airlines’da, 67 bin kadar çalışanı varmış, bir kısmı yani %10 filan gibi binlerle ifade edilen sayıda insan “biz aşı olmak istemiyoruz” demişlerdi. “İşten çıkartılacaksınız, ücretsiz izin uygulanacak size” deyince toplam altı binlerden 232’ye düşmüş sayı. İşini kaybetme korkusuyla aşılanmayı kabul etmişler. Benzer bir durum da North Carolina’daki bir sağlık merkezinde 10 bin kişilik bir sağlık çalışanı grubunun içinde aşılanmayanlar “işinizi kaybedeceksiniz” denince sadece 16’ya düşmüş. Yani garip ama gerçek böyle; bir iş kaybı ya da para kaybı, para ödeme gerekçesiyle birdenbire aşılanmaya başladılar. Son bir cümle söyleyip bitireyim; bu konuda, yani aşı karşıtlarıyla ilgili -“aşı karşıtlarının iddiaları ve gerçek” diyeyim- Prof. Dr. Alpay Azap, KLİMİK Derneği’nin bir bülteninde kaleme almış bu aşı karşıtlarının iddialarını ve gerçekleri. KLİMİK Derneği’nin sitesinden buna erişmek mümkün, böyle tam sekiz sayfalık bir rapor. Çok güzel hazırlanmış bir rapor, öneririm. Eğer uygun görülürse önümüzdeki programda bu rapora biraz daha değinelim ama gerçekten çok güzel hazırlanmış, Türkiye’de olup biteni aşı karşıtlarının…
ÖM: Adresi bir kez daha verir misiniz?
SB: KLİMİK Derneği, Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, bu derneğin sitesinden bulmak mümkün. Prof. Dr. Alpay Azap’ın “Aşı karşıtlarının iddiaları ve gerçekler” raporu çok güzel bir rapor gerçekten. Önümüzdeki hafta biraz göz atarız birlikte bu rapora. Ben burada durayım, size iyi haftalar diyeyim.
ÖM: Çok teşekkürler, size de öyle, görüşmek üzere.
SB: Hoşça kalın!
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Hoşça kalın!